* PTFD (Profesyonel Tanıtım Fotoğrafçıları Derneği)’nin 09 Mart 1993 tarihinde Mimar Sinan Üniversitesi’nde düzenlediği “Türkiye’de Genel Fotoğraf Eğitimine Bakış” konulu Sempozyuma sunulan bildiri metni.
Giriş
Makro düzeyde eğitim sistemindeki dönüşümlerin arkasındaki yapısal nedenleri açıklayabilmek için, kısaca genel eğitim olgusundaki çıkmazları toplumsal değişim süreci içinde incelemek gerekir. Durum böyle olunca, konu ister istemez sadece fotografi eğitim ile sınırlı kalmasının da ötesinde, tüm eğitim olgusuna yayılmaktadır.
Eğitim, bir yönden insan yeteneklerinin olanaklar ölçüsünde geliştirilmesini, diğer yönden insan topluluklarının sürekliliğini sağlamayı hedefler. Bu süreç içinde, toplumsal kültür birikimini geleceğe aktarır. İnsanoğlunun çağlar boyunca süren bu uğraşı, çağımızda da geçerliğini korumaktadır. Eğitim, üstünde bugün de düşünülüp tartışılan, sorunlarını çözebilmek için hemen her toplumun seferber olduğu bir alandır. Bu seferberlik, daha iyi bir eğitim, giderek daha sağlıklı bir toplum ve daha yüce bir insanlık adına, öyle görülüyor ki hep sürecek, sürmeli de…
Rasyonel düzeye ulaşmayı amaçlayan uluslararası bu savaşımın ülkemizdeki görüntüsü hiç de iç açıcı değildir. 1950’li yıllardan başlayarak, tüm eğitim düzeni, siyasi iktidarların çıkarları doğrultusunda sürekli değişikliklerle yaz-boz tahtasına çevrilmiştir. Eğitim düzeninde, çağın gerektirdiği değişimleri yapmak gereklidir. Ancak bu değişimler, eğitimin insancıl ve toplumsal amaçlarından saptırılması, demokratik içerikten tümüyle arındırılması biçiminde olmamalıdır. Çağdaş olmanın bir anlamı da, çağın ötesine geçmektir.
İlk ve orta öğretimden başlayıp yüksek öğretime kadar uzanan çizgide gözlenen olumsuz tablo, özellikle yüksek düzeyde sanat eğitimi yapan kurumları etkilemiştir. Son bir kaç yıl içinde milli eğitime verilen önem küçümsenmeyecek boyuttadır: Bu doğrultuda, gelecekte sanat kurumlarını besleyecek kaynak olmaları itibariyle önemli bir gelişme olarak gözüken Güzel Sanatlar Liseleri’nin kurulması ve yaygınlaştırılması ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun değiştirilmesine yönelik yapılan çalışmalar umut verici gelişmelerdir. Ancak bu gelişmeler içinde, doğrudan fotografiyi ilgilendiren konular yok gibi..
Günümüzde eğitim sistemleri statik değil dinamik, geleneksel değil yenilikçi bir yapıya sahip olmak zorundadır. Türkiye’de fotografi eğitimine bu açıdan bir bütün olarak baktığımızda, söz konusu tanıma uyan sağlıklı bir yapı göremiyoruz. Zaman içinde dile getirilen şikayetlerin özünde, eğitimin toplumsal ve çağdaş gelişmelere ayak uyduramaması yatmaktadır. Ülkemiz hala çağın teknolojik ürünlerini üretmek ya da geliştirmek yerine onları ithal eden bir ülke konumundadır.
Bu durumda, yapısı gereği yatırımı ve üretimi büyük ölçüde teknolojiye dayalı fotografi eğitimini ülkemizde, nasıl bir çağdaş sistem içinde temellendirmeliyiz ki, güçlü ekonomilere sahip bilgi toplumları arasında yerini alabilsin? Ayrıca, kurumlar ulusal kurum oldukları kadar, aynı zamanda tüm dünyanın da ortak kurumlarıdır. Bu yüzden, yalnızca ulusal boyutlu ve biz bize benzeriz mantığına dayalı fotografi eğitimi düşünülemez; onun evrensel boyutu da dikkate alınmak zorundadır. Biraz önce yönelttiğim soru, Eğitim sistemimizi her kademede nasıl çağdaşlaştırabiliriz? sorusuna eşittir.
Bu soruyu yanıtlayabilmek için irdelemeyi iki bölümde topladım: Birinci bölümde, ülkemizde fotografi eğitim ve öğretimi veren kuramların uyguladıkları programlar, ön görülen amaç ve hedefler açısından değerlendirildi. Ayrıca, Üniversitemiz Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nın eğitim / öğretim programı üzerine görüşler belirtildi. İkinci ve son bölümde ise, eğitim sorunlarının çözümüne yönelik öneriler sunuldu.
Birinci Bölüm
Batı’da fotografi eğitimi ilk kez 1839 yılında Daguerre ile başlatılan yeni döneme rastlar. Bu dönemde, Fransız Bilimler Akademisi’nde fotografi bilimsel bir disiplin altında inceleme ve araştırmalara açık tutuldu. Böylece, Batı’daki teknolojik gelişimin yanında, eğitim kurumları da yerlerini almaya başladı.
Bulunuşundan çok kısa bir süre sonra, Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde kullanılmaya başlanan fotografi, şu veya bu nedene dayalı olarak kabul görmedi.
Fotografinin toplumsal ve sanatsal işlevini yerine getirebilmesi için gerekli ön koşullardan en önemlisi olan eğitimin kurumsallaşması, öncelikle birinci sırayı alması gerekirken geciktirildi.
Bu önemli faktöre dayalı olarak, ülkemizde Sanat Olarak Fotografi / Fotografi Olarak Sanat olgusunun yerleşmesi, 150 yıla yaklaşan bir gecikme içindedir. Bu durumun hazin tablosu gözler önündedir: Her geçen gün kendisine ve kitlesine biraz daha yabancılaşan, üretilenlerin kalıcı kılınamadığı bir fotografi ortamı…
Fotografinin toplumsal ve sanatsal işlevini yerine getirebilmesi amacına yönelik olarak, 15 yıl kadar önce Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi çatısı altında kurulan ve ilk mezunlarını on yıl önce veren Fotoğraf Ana Sanat Dalı’nın bugün için ülkemiz kültür / sanat ortamının oluşturulmasında kendi payına düşen rolü, aktif biçimde üstlenmediğini görüyoruz. Bu durumun nedenlerini sebep / sonuç ilişkisi içinde irdelemeye geçmeden önce, ülke geneline bir göz atalım:
2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 5. maddesi, bütün üniversitelerde güzel sanatlar eğitimini ön görmektedir. Bu maddenin amaçladığı yaygın sanat eğitimine ne derece ivme kazandırdığı uzun uzadıya tartışılacak bir konu. Bu bağlamda ülkemizde fotografi eğitimi veren kurumların yaygınlık kazanamaması, yine bu nedene dayalıdır. Şayet bir ülkede akademik formasyona sahip kişileri yetiştirecek besleme kaynakları yok ise, bunu başaramazsınız. Mevcut insan gücü ile kurulmuş ve bağımsız fotografi eğitimlerini sürdüren iki kurum daha vardır ülkemizde. Bunlardan birisi, İzmir 9 Eylül Üniversitesi Sinema – TV ve Fotoğraf Ana Sanat Dalı adı altında lisans düzeyinde eğitim vermektedir. Diğeri ise, Yıldız Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu çatısı altında Fotoğraf programı uygulamakta ve ön lisans düzeyinde, yani iki yıllık eğitim vermektedir.
Her üç kurumda da, dünden bugüne uzanan çizgide, fotografi eğitiminin amaç ve hedefleri somut olarak ortaya konulmadığından; her konudan biraz anlayan, her hangi bir konuyu derinlemesine irdeleyemeyen kişiler yetiştirilmekte, çağın gereği olan uzmanlaşmaya ağırlık verilmemektedir.
Ön lisans düzeyinde iki yıllık öğretim yapan Yıldız Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu Fotoğraf Programı, fotografinin kullanım alanlarına ara insan gücü yetiştirmeyi amaç edinmiştir. Uygulanan program her ne kadar öngörülen amaç ile tam anlamıyla örtüşmüyorsa da, Sayın Mehmet Bayhan’ın deneyimleriyle bu paradoksu kısa sürede aşacağına inanıyorum. Bu durum, ön lisansın, lisans eğitimine dönüştürülmesiyle mümkün olabilir. Gelecek yıllar içinde bu düşüncemin -Sayın Bayhan’ın da hedefi bu olabilir- gerçekleşmesini umuyorum.
İzmir 9 Eylül Üniversitesi Sinema – TV ve Fotoğraf Ana Sanat Dalı, uygulanan program açısından oldukça farklılık gösteriyor. Birinci ve ikinci yıllarda öğrenci, Sinema – TV ve Fotografinin genel kültür ve temel kuramsal bilgilerini birlikte almakta, üçüncü yılda Sinema – TV ve Fotografi arasında seçime gidilmekte ve seçilen ana sanat dalından çıkış verilmektedir. Bu model Almanya genelinde uygulanmakta ve başarılı da olmaktadır. Ancak, İzmir’de uygulanan benzer modelin ülkemizde başarı yüzdesi oldukça düşüktür. Bunun nedeni, nasıl bir insan yetiştireceğiz? sorusuna mevcut programın cevap verecek düzeyde olmamasıdır. Fizik yapının yetersizliği, teknolojik yatırım eksikliği ve akademik formasyona sahip insan gücü eksikliği, eğitimin teorik düzeyde kalmasının başlıca nedenleridir.
Günümüzde meslek alanları gelişen teknoloji ile bir bütünlük içine girmiş ve bu anlamda eğitimin de uzmanlaşmaya doğru yönelmesini gerekli kılmıştır. Çağdaş düzene geçişte sanatın öz, biçim ve kavramsal olarak alışılagelenin dışında veya ötesinde tanımlara, yorumlara ve değerlendirmelere kavuşturulduğu göz önüne alınırsa; sanat formasyonu vermeyi amaç edinen eğitim programlarında da devamlı bir yenilenme gereği her zaman karşımıza çıkmaktadır.
Batı’daki örnekler incelendiğinde, fotografi eğitiminin amacının genelde meslek adamı yetiştirmeye ve sanatçı formasyonu vermeye yönelik olmasının yanında, yaygın eğitimi de kapsadığını görürüz. Çünkü, eğitimin bir amacı da, eğitim kurumlarının dışında kalan kültür düzeyine seslenerek, ileride mezun edeceği öğrencileri için uygun bir kültür/sanat ortamının hazırlanabilmesine yardımcı olmasıdır.
Acaba, Üniversitemiz Güzel Sanatlar Fakültesi çatısı altındaki Fotoğraf Ana Sanat Dalı bu amacın ne kadarını gerçekleştire bilmektedir?
Bu sorunun yanıtını, 1992-93 dönemi için özel yetenek sınavına girecek adaylara dağıtılan sınav kılavuzunun birinci sayfasında Fotoğraf Eğitim / Öğretim Programı adı altında amaç ve hedefin belirtildiği satırlarda bulabiliyoruz. Şöyle deniliyor:
“Fotoğraf Ana Sanat Dalı Programı dört yıllık eğitim süresi içinde reklam dünyasında hızla artan fotoğraf sanatçısı ihtiyacına cevap verebilecek düzeyde bilgi, teknik ve beceri sahibi sanat adamı yetiştirmeyi amaçlar.”
Bu tanımda, kavram kargaşası özellikle mi yaratılmak istenmiştir, yoksa adaylara becerikli ve bilimsel gözükmek için kavramlar rastgele mi seçilmişlerdir? Ayrıca, üç bilinmeyenli bir denklem görünümündeki bu tanımı içeren, örneğin işletme, pazarlama ve iletişim kuramları gibi disiplinler de eğitim programında yoktur.
Bir başka yerde ise amacın, açıkça fotoğraf sanatçıları yetiştirmek olduğu ortaya konuyor.
Söz dizeleri biçiminde amaç ve hedefleri sıralamak oldukça kolaydır. Önemli olan o sözcüklere eğitimin yapısı içinde hayatiyet kazandırmaktır. Şayet amaç sanatçı yetiştirmekse, eğitimde sanatçı formasyonunu birinci yılda başlatarak, son yıllarda belirginleşen kişilik ile devamını sağlamak gerekir. Şayet amaç, fotografinin belirginlik kazanan meslek alanlarına insan gücü sevk etmek ise, eğitim programı bu hedefe yönlendirilmelidir. Eğitim sisteminin özü: Biz mezun edelim de, öğrenci ne yaparsa yapsın… ilkesine dayanmamalıdır. Yaptığım araştırmaların sonuçlarına göre, geçen on yıllık süre içinde mezun olan toplam 81 öğrenciden yalnızca %5’i sanat ortamında isminden söz ettirtebilmektedir. Mezunların % 22’si ise, fotografi ile ilgili herhangi bir alanda çalışmamaktadır.
İkinci Bölüm
Üniversitelerin, ülkenin ve dünyanın en önemli araştırma merkezleri olduğu gerçeği, zaman zaman fotografi ile ilgili tüm gözleri, ana sanat dalımızın kültür / sanat faaliyetlerini nasıl yerine getirdiği sorusuna çevirmektedir. Bugüne kadar bu konuda ne bir ileri adım atılmış ve ne de bir program taslağı hazırlanmıştır.
Genelde konuşan, tartışan ve alternatif üreten bir toplum değiliz. Bu genellemeden hareketle fotografi gibi marjinal alanlarda kültür / sanat ortamının oluşmasındaki güçlük dikkate alındığında, eğitim kurumlarına önemli sorumluluklar düşmektedir. Bu, zor bir görev gibi gözükse de, programlarla oluşturulacak sanatsal ve düşünsel birikim, ülkenin fotografi sanatı çizgisini çizebilmeli ve ayrıca bu doğrultuda ülkenin kültür / sanat ortamında payına düşen ulusal katkıyı yerine getirebilmelidir.
Bu bağlamda, bugün için rasyonel düzeyde yerine getirilemeyen yaygın eğitimin, Fotoğraf Ana Sanat Dalı Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin kurulmasıyla gerçekleşmesi sağlanmalıdır. Böylece, eğitim programının amaçları arasında sıralanan araştırma, inceleme, uygulama, arşivleme, yayın yapmak, kurum dışına taşan sergiler açmak, kamuya yönelik düzenlenen konferans dizileri ve sempozyumlar düzenlemek, yerli ve yabancı yetkili kişilerin fotografi sanatı ve eğitimi ile ilgili çalışmalarını düzenlemek, çevirmek, basmak ve yaymak mümkün olabilecektir.
Ülkemizde fotografi eğitiminin güçlüğü ve önümüze çıkan sorunlar yumağı, her alanda ağırlığını hissettiren sosyo / ekonomik ve kültürel çalkalanmanın bir sonucudur. Bu koşullarda, yapısı gereği yatırımı ve üretimi çok pahalı olan fotografi eğitiminin, yalnızca eğitim / öğretim ile sınırlandırılmış olması, önde gelen sorunlardan biridir. Bu durumda, fotografi eğitiminin üretim içinde yer alması, yani eğitim içinde üretim, üretim içinde eğitim ilkesinin benimsenmesi gerekir. Bu konuda altyapı ve fizik olanaklar zaman geçirilmeden sağlanmalıdır.
Çağdaş eğitim, katı kurallara ve geleneklere bağlı olamaz. Çünkü, yeniliklere ve yeni gelişmelere uyum sağlamak, çağdaş eğitimin gereğidir. Yeni bilgiler öğretebilmek için geleneksel kalıpları zorlamak, gerektiğinde kırmak bir zarurettir.
Çağdaş eğitimin iki unsurundan biri çağdaş bilgi, diğeri ise çağdaş öğrenmedir. Çağdaş bilgi, öğrenciye meslek alanlarına yönelik güncel, güncel olduğu kadar doğrudan amaç ve hedefe gönderme yapan ve meslek edindirmeye yönelik bilginin aktarılmasıdır. Çağdaş bilgi, programların gereksinimler doğrultusunda geliştirilmesini ön görür. Çağdaş öğrenme, öğrenci katkısına dayalı, araştırmacı, tek kaynağa ve ezbere dayalı olmayan öğretim yöntemidir. Çağdaş öğrenmede, öğretim elemanı değil, öğrenci aktif olmak durumundadır.
Uygulanan eğitim düzeyinin çağdaş olup olmaması, öğretim elemanlarının sanatsal ve bilimsel nitelikleriyle doğrudan ilgilidir. Eğitimde görevli akademik personelin zaman içinde kendilerini yenilemeleri, çağdaş kalabilmeleri, ulusal ve uluslararası bilim / sanat ortamlarında bulunmaları ile mümkün olabilir. Akademik kadro, bilgileri yalnızca teorik olarak derleyen ve aktaran kişilerden çok, bu bilgileri uygulayabilen ve uygulatabilen, ayrıca yeni bilgiler üreten bir arayış ve çaba içinde olan kişilerden oluşmalıdır.
Eğitim programları, öğretilen bilginin uygulamalı ödevler olarak geri alınmasını değil, öğrencinin gizli iç potansiyelini dışa vuracak biçimde yeniden gözden geçirilmelidir.
Lisansüstü eğitimin pahalı, maliyeti yüksek ve gerek ülkenin ve gerekse üniversitelerimizin geleceğine hükmedecek seçkinlerin yetiştirildiği kurum dolduğu dikkate alınırsa, kurumumuzun ne denli zor bir görevi daha üstlendiği görülecektir. Lisansüstü eğitimin bugünkü en önemli dar boğazı kalitedir. Kaliteyi yükseltecek önlemlerin başında, lisans eğitiminin tekrarı biçiminde sürdürülen hali hazır programın, uzmanlaşmaya imkan tanıyacak bir şekilde, zaman geçirilmeden yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Sonuç
Çağdaş fotografi eğitimi, ülkenin kültür / sanat ortamında kendi payına düşen insan gücünü yetiştirmeyi ana hedef almalıdır.
Çağdaş kurum, toplumun beklentileri doğrultusunda çalışır duruma gelmelidir. Programlar geleceğe dönük olmalı ve uluslararası normlara uyum göstermelidir. Eğitim programları disiplinlerarası bir nitelik kazanmalı, çevreye duyarlı olmalı ve öğrencinin aktif katılımını, yaratıcılığını geliştirici bir sisteme oturmalıdır.
O halde, semptomlar bellidir ve tedavileri yönüne gidilmelidir.
Mart 1993
KAYNAKÇA
- TANİLLİ, Server – Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz?
- GEZGİN, Ahmet Öner – Türkiye’de Fotografi Eğitimi, Milliyet Sanat Dergisi, 1989, sayı 217/1
- Sanat ve Sanat Eğitimi 1, 2 – MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları
- Blaetter zur Berufskunde – Fotodesigner/Fotodesignerin – Deutsche Bundesanstalt für Arbeit, Band 2
- Genel Katalog – Mimar Sinan Üniversitesi, 1990
- MSÜ Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı Ders Programları
- İzmir 9 Eylül Üniversitesi Sinema – TV ve Fotoğraf Ana Sanat Dalı Ders Programları
- Yıldız Teknik Üniversitesi Meslek Yüksek Okulu, Fotoğraf Programı, 1992-93 dönemi ders programları