MENÜ

İstanbul’da Ünlü Bir Dünya Fotografçısı:

August Sander’in ‘20. Yüzyıl İnsanları’ Sergisi

* Arredamento Dekorasyon Dergisi, Boyut Yayın Grubu, İstanbul, Nisan 1995, Sayı: 69, Sf: 123 – 124


İstanbul Alman Kültür Merkezi’nin katkılarıyla Mimar Sinan Üniversitesi’nin 112. Yılı kutlamaları çerçevesinde Mimar Sinan Salonu’nda 31 Mart 1995 tarihine kadar açık kalan August Sander (1876-1964) sergisi, zaman dizinsel açıdan bakıldığında, son on yıl içinde kısır çekişmelerin sürdürüldüğü üretimsiz ortamımıza katalist görevi olarak değerlendirilebilir.

1920 – 1940 yıllarının en ayırtkan özelliği, Birinci Dünya Savaşı’nın bitmiş ve ikincisinin başlamış olmasıdır. Bu iki on yıllık zaman dilimi içinde yaşanan ekonomik, sosyal ve kültürel çöküntünün kaçınılmaz bir sonucu olarak bazı fotografçılar ahlakçı bakış açısı içinde işe koyulup, ağır toplumsal gerçeklerin dile getirildiği konulara yönelirler. Bazıları ise, bilim adamı tanımlamasına uygun bir biçimde, gerçekçi ve çözümsel (analitik) doğrultuda çalışmaya yoğunlaşırlar. August Sander’in 1911 yılında başlayıp, 1952 yılına kadar sürdürdüğü ve odak noktasını her iki dünya savaşı arasındaki zaman diliminde farklı toplumsal katmanlarda yaşayan insanın oluşturduğu portre fotografları, birer nostaljik anı kırıntısı olmalarının çok ötesinde, Susan Sontag’ın “Über Fotografie (1978)” kitabında altını çizerek belirttiği gibi, 19. yüzyılda ortaya çıkan topolojik bilimlerin iddia ettiği doğrultuda bilimsel açıdan birer tarafsızlık göstergeleridir.

August Sander, fotograf sanatı ve tarihinin gelişim sürecinde adından sık söz edilen, İkinci Dünya Savaşı öncesi Alman fotograf ekolünün önde gelen isimlerindendir. Henüz 16 yaşındayken, üzerinde Aplanat objektifi ¹ bulunan 13X18 cm. boyutlarında bir foto aparata sahip olur. Oturduğu evin odunluğa benzer bir mekanında genç Sander ilk karanlık oda ve portre stüdyosunu kurar. Modelleri, yaşadığı köyde kendisini çok iyi tanıyan insanlardır. 1890’lı yıllarda oluşturduğu ilk çalışmaları dikkatsizlik ve deneyimsizlik sonucu yok olurlar. August Sander 1911 yılında Köln’de Alman insanının foto-grafik bir kataloğunu oluşturma projesine başlar. 1927 yılında Köln Sanat Galerisi’nde, bugün genişletilmiş çerçevesi ile izlediğimiz 20. Yüzyıl İnsanları projesinden 60 kadar portreyi aynı isim altında sergiler. Sergiyi takip eden iki yıl içinde (1929), Alfred Döblin’in önsözünü yazdığı, insanlar ve yaşadıkları zaman diliminin yalın bir gerçeklik içinde sunulduğu 60 portreden oluşan ilk kitabı “Antlitz der Zeit – Zamanın Yüzleri” adı altında yayımlanır. Çalışmaları, Walter Benjamin, Golo Mann, Alfred Döblin gibi sosyolog, sanat tarihçi ve yazarların ilgi odağı olan August Sander, 1954 yılında Edward Steichen’ın yöneticiliğini yaptığı New York Modern Sanat Müzesi’nde açılan “Family of Man” sergisine kabul edilerek tarih sayfalarına da imzasını atar.
¹ Aplanat Objektif – Mercek sistemi simetrik olarak yapılandırılmıştır. Genellikle dört mercekli objektiflere verilen isimdir.

August Sander, portrelerindeki insanları salt gösteri olsun diye çekmemiştir; aksine, o zamanların Alman toplumunda var olan toplumsal yapılanmadan kesitler sunarak, fotografinin insan yüzlerini birer toplumsal maske olarak dışa vurduğunu vurgulamak istemiştir. Sander için, foto-grafik görüntüleri kaydedilen herkes belli bir sınıfın, ticaretin ya da mesleğin birer göstergeleri gibidir.

August Sander’in fotograflarının çoğunda portre doğruca kameraya bakar. Foto-grafik portrenin normal retoriğinde yüzünü kameraya dönmüş olmak ağır başlılığı, içtenliği, konunun özünün ortaya konuşunu simgelemiş olmasına karşın, Sander’in foto-grafik portrelerindeki bakış, her şeyi tüm çıplaklığı ile açığa vuran içten bakışlar değildir. Fakat bunun yanında, Sander’in karakter portrelerine yaklaşımı Diane Arbus’un çalışmaları ile karşılaştırıldığında, bakışının küstahça bir bakış olmadığı gözlenir. Sander’in bakışı izleyiciyi sıkmaz, portrelerdeki insanları yargılamaz. Susan Sontag’ın daha önce adı geçen kitabında da belirttiği gibi, “Sander sır aramıyordu; yalnızca tipik olanı gözlemliyordu…” Sander, bu düşünceden hareketle içinde yaşadığı toplumsal düzeni, sayısız toplumsal tiplemelerle makro parçacıklara ayırmakla, bir yandan sanat tarihine diğer yandan antropoloji ve iletişim bilimlerine ışık tutmayı amaçladığı düşünülebilir.

August Sander’in çalışmalarında dikkati çeken önemli bir başka nokta da şudur: Genel geçer çerçevesi içinde belge nitelikli foto-grafik çalışmaların konularını genellikle yoksul insan manzaraları, tanıdık olmayan ya da ünlülerin oluşturmasına karşın, Sander’in toplumsal gerçeğe bakış açısı alışılmadık biçimde geniş tutulmuştur.

Sander, üç ana bölüme ayırdığı konuları içine köylüleri, işçileri, öğrencileri, bilim adamlarını, doktorları, sanayicileri, askerleri, uşakları ve sosyete hanımlarını, sanatçıları, yazarları, müzisyenleri, mimarları, özürlü ve yaşlı insanları katar. Böylesine geniş bir toplumsal yelpaze içinde gerçekleştirilen 20. Yüzyıl İnsanları projesinde Sander, fotografladığı portrenin ait olduğu toplumsal katmanını göz önüne alarak üslubunu rahatlıkla ayarlayabilme başarısını göstermiştir.

Sander’in 20. Yüzyıl İnsanları sergisinin kanımca en önemli amacı -basın bildirisinde de değinildiği gibi- sanatsal değeri bir yana, günümüzde pek çok yanlış yoruma açık olan belgesel fotografinin belge nitelikli foto-grafik görüntülerinin, sosyal verilerin araştırılması ve anlaşılmasında bilime aracı olabilecek belgeler olması gerektiğini günümüz insanına anımsatmaktır.

Bu bağlamda, Atget, Walker Evans, Robert Frank, Stieglitz, Dorothea Lange, Henri Cartier Bresson, Werner Bischof, Eugene Smith, Koudelka ve August Sander gibi sokağın, insanın ünlülerini henüz yaratamamış olan ülkemiz belgesel fotografinin, 20. Yüzyıl İnsanları sergisinden alacağı önemli dersler var gibi…

Mart 1995

Tüm yazılar