MENÜ

Deneysel Fotografiye Kuramsal Bir Yaklaşım

* Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin 17-19 Nisan 1985 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleştirdiği “Türkiye’de Sanatın Bugünü ve Yarını” konusunda sempozyum bildirisi. Güzel Sanatlar Fakültesi Yayınları 1, Ankara, 1985, sf. 373-380

Üniversitenizin düzenlediği “Türkiye’de Sanatın Bugünü ve Yarını” konulu sempozyuma fotografi dalında davet edildiğim için çok sevinçliyim. Bu sevincimin dayandığı iki önemli çıkış noktası var. Birincisi: Bu sempozyum ile birlikte fotografinin diğer plastik sanatlar saflarında sanat olarak tartışılabilir duruma gelmesi; İkincisi ise, fotografi içindeki değişik anlayışların değerlendirilmesinin yapılması, gelişmelerin incelenmesi ve dolayısıyla tartışma ortamının yaratılmış olmasıdır. Şu da bir gerçek ki, şimdiki durumda ülkemizdeki kültür / sanat ortamı bu türden tartışmalar için henüz yeterince olgun değil. Dileğim sempozyumun amacına ulaşmasıdır.

Bu bildirinin amacı her ne kadar yarının fotografi anlayışına bugünden ışık tutar düşüncesiyle deneysel fotografinin kuramsal temel ilkelerini içerecekse de, fotografinin geniş kapsamı içinde uygulama ve kullanım alanlarına yönelik kısa bir giriş yapmakta yarar vardır.


Giriş

Görsel iletişim sistemi içinde araç olarak fotografinin kullanım alanları, onun temelinde yatan işlevsel özelliğine göre sınıflandırılır:

  1. Nesnel gerçekliğin imgelenmesi işlevi,
  2. Belgesel işlevi,
  3. Bilimsel işlevi,
  4. Pedagojik işlevi,
  5. Sanatsal işlevidir.

Bu sınıflandırma içinde günümüze değin fotografinin sadece nesnel gerçekliğin imgelenmesi işlevi üzerinde durulmuş, bu doğrultuda yazılmış ve söylenmiştir. Bu durum genellikle;

  1. Amatör fotografi anlayışı içinde an’ın saptanması,
  2. Basında nesnenin doğasına uygunluk,
  3. Bilimde inceleme sonucu ortaya çıkan bulguların belgelenmesi olarak açıklanmaya çalışılmıştır.

Fotografinin gelişim süreci içinde geçirdiği evreler nedeniyle bu açıklama bugün dahi yadsınamaz. Ancak, fotografinin şu veya bu biçimde kullanılmaya başlanıldığı o zamanlarda, bu yepyeni buluş olağanüstü bir gelişim olarak nitelendirilmiştir; çünkü, fotografi makinesinin bugün için üstlendiği görevi, yani imgenin saptanması işlevini o zamanlar ressamlar ve tasarımcılar yürütüyordu. Bugün, sanayi devrimiyle birlikte gelişme gösteren teknoloji ve onun yarattığı kitle iletişim araçları ile güçlü bir gelişim ve değişim süreci içine girildi. Şimdiyi:

  1. Teknolojik gelişim,
  2. Bilginin geniş kapsamlı olarak gelişimi,
  3. Toplumsal yapının değişimi karakterize eder.

Durum böyle iken, şimdiyi yaşayan bizler yeni yapısal dünya içinde fotografinin üstlendiği görevlerin neler olması gerektiği, eksikliğin ne olduğu ve bu çerçeve içinde istekler nelerdir? sorularına cevap aramak zorundayız.

Olayların ussal değerlendirmesi, gelecek kuşağın işlevsel ve mantık ölçütleri içinde kullanışlı teknolojik koşullara sahip olacağı ve bunun hiç kimse tarafından yadsınamayacağı sonucunu getiriyor.

Her ne kadar yaşadığımız yapay evrende doğa koşulları, çevremiz, iletişim araçları ve daha birçokları doğal konumlarından çoktan uzaklaşıp, olaylar karşısındaki davranış ve düşünü biçimimiz ve değer yargılarımız teknik nesnelerle değişim gösterdi ise de; insanın, geri kalan tüm doğaya oranla, çevresinde oluşacak köklü değişimlere yapısını uyumlayabilecek fizyolojik ve dolayısıyla aydın bir yetenek taşıma gibi üstünlüğe sahip olması ona, kendisi için gerekli doğal çevreyi oluşturmasına ve bu çevre içinde bilincini olumlu yönde kullanmasına katkıda bulunacaktır. Daha kısa ifade edeyim: insanoğlu kendi fizyolojik yapısını oluşturan ve ona her türlü olanağı sağlayan uyum yeteneği ve öğrenme gibi üstünlükleri kullanabildiği ölçüde güçlüdür.

Toplumsal yapı içindeki değişimin dayandığı birincil gerçek, geleneksel düşünce biçiminin yerini yeni bilime bırakmasında yatmaktadır. İletişim ve bildirişim araçlarının bilginin ve olayların yaygınlığını kolaylaştırdığı ve çabuklaştırdığı gerçeğini yadsıyamayız. Üstelik bunlardan büyük bir bölümünü de görsel olarak algılamaktayız. Bunlar, içlerinde bildirişimin kodlarını taşıyan görsel imgelerdir.

Açıktır ki, kendine özgü bir araç olarak fotografi, biraz önce şimdiyi karakterize ederken vurguladığım ve teknolojik gelişimden çevremizin daha olumlu biçimlendirilmesine ve sosyal gelişime kadar uzanan çizgi üzerinde oluşacak her türlü değişim ile önemi yadsınamayacak kadar sıkı bir ilişki içindedir. Bu önemli ilişki üzerine yeterince yazıldı ve söylendi. Bu nedenden dolayı burada onun çağdaş yapı içindeki anlamına ve geniş bir tanımlamasına girmeyeceğim. Çünkü asıl mesele, fotografinin gelişim süreci içinde bizde şimdiye kadar önemsenmemiş, var olduğu halde yadsınmış, tutucu düşüncelerle yaklaşılmış öncü düşünü biçimi ve bildirişim yöntemine kuramsal bir açıklık getirmektir. Ben, fotografi aracını her türlü serbest düşünce ve bildirişime açık olarak görüyor ve bu yeni -bizde yeni doğal olarak- anlayışı deneysel fotografi kavramıyla savunuyorum.

Bu anlayış çerçevesi içinde sürdürülmüş çalışmalar kesin olarak yeni şeyler değildir. Ancak bugüne kadar daha çok fotografi hileleri veya aykırılıklar olarak ele alınmış ve bu doğrultuda bilinçdışı çalışmalar yapılmıştır. Özellikle vurgulanması gereken konu şudur ki, bugüne kadar çoğu zaman bir eğlence anlayışı olarak sürdürülmüş olan fotografi içindeki deneysel araştırmalar şimdiki halde yerini yöntemli bir çalışmaya ve düşünce biçimine bırakmıştır. Ancak bu anlayış doğrultusunda gösterilen çaba ve etkinliklerin, tüm diğer sanat dallarında olduğu gibi bilinçli bir kuramsal alt yapısı olması gerekir.

Deney Nedir?

Doğal bilimler deney kavramını; önceden belirlenmiş yöntem ile amaca dayalı araştırma sonucu ortaya çıkacak bulguların doğruluğunu kanıtlamak ve dolayısıyla araştırma kapsamı içindeki bilgilerin gelişmesini sağlamak olarak açıklar. Yöntem olarak deney şüphesiz sadece doğal bilimlere özgü bir kavram değildir; örneğin, sanatsal etkinliklerde de uygulanabilirliği öteden beri bilinmektedir. Resim sanatının gelişim süreci içinde izlenimciler bilgiyi sistemli biçimde kullanarak ışığın oluşturduğu değişik renk bölüntülerine ulaşmışlardır. Bunun devamında verilebilecek örnekler kübist sanat akımı içinde açıkça izlenmektedir.

Başarılı bir deneysel çalışmanın şüphesiz ki koşulları vardır:

  1. İncelenecek konu kapsamı doğrultusunda bilgi birikimi sağlanmalıdır.
  2. Tez, hipotez veya düşünü biçiminde amaç belirlenmelidir.
  3. Şimdiye dek alışılmış düşünce biçimi ve anlayışına karşı tarafsız bir tutum izlenmelidir.

Fotografinin Konumu

Meseleye doğal bilimler yönünden yaklaşıldığında, fotograf teknolojisinin başlangıcından bu yana sınırsız kullanım olanakları bulduğunu ve şimdiki gelişmiş teknolojik durumunun buna bağlı olarak geliştiğini görüyoruz. Güncel örneklerden lazer ve holografi tekniği, görsel / işitsel teknik ve nihayet polaroid tekniği… ve daha birçokları.

İşte, meselenin asıl püf noktası burada yatmaktadır. Fotografinin oluşum süreci içinde şimdiye kadarki gelişmeler sadece teknoloji ile açıklanmaya çalışılmış, uygulayanın ortaya koyduğu deneysel etkinlikler, fotografinin özüne yönelik kuramsal eleştiriden çok teknik yönden irdelenmiştir. Bu yanlışlığın doğruluğuna açık bir örnek vermek gerekirse: 1980 yılı Ocak ayında Mimar Sinan Üniversitesi Osman Hamdi Salonu’nda açtığım “Gerçek ve Fantezi” adlı sergime zamanın Yeni Fotoğraf dergisinde getirilmiş olan eleştiriden aşağıdaki alıntılar bu savı doğrular niteliktedir.

“…Serginin ilk görünümü, teknik deneme çeşitliliğinin yanı sıra, bu tekniklerden her birinin ustaca kullanılışı açısından etkileyici… Yerel sergi ve yarışmalarda pek sık görmediğimiz kalitede baskılar çoğunlukta. Temiz beyazdan siyahın en koyusuna kadar skalanın bütün tonları zevkle izleniyor… Baskılarda siyahın alan bakımından egemenliği hemen göze çarpıyor. Bu kadar siyah alan için negatifte bir o kadar saydam alan bulunması gerekir…”

“…O halde geniş ve temiz siyah alanlar sanırım özel bir teknikle elde edilmiş…”

“…Gerçekten de bu örneklerden pek çoğunda insan elinin katkısı kolaj yapan bir ressamın katkısından az değildi…”

Eleştiri yazısının büyük bir bölümü bu anlayış doğrultusunda sürüp gidiyor. Şüphesiz ki, bu sadece eleştiriyi yazan arkadaşımın sorunu değil. Genelde kültür, sanat ve eğitim sorunudur. Günümüzde bu üçgen sağlıklı bir ortama ulaşmış değildir. Bunun için daha çok uzun yıllar geçeceğe benziyor. Ülkemiz dışında fotografinin sanat olup olmadığı sorusuna çoktan cevap bulunmuşken, biz de hala daha fotografi nedir, ne değildir? genellemesi altında paneller düzenlenmektedir. Şüphesiz ki, bu gibi tartışmalar fotografi sanatı olgusuna katkıda bulunacaktır. Dileğim, şimdiye kadar alışılmış düşünce biçimi ve anlayışının getirdiği kısır döngüden biran önce kurtulmak ve bu anlamda getirilecek alternatiflere açık olmak, onları tarafsız bir tutum içinde izlemek ve eleştirmektir.

Geçmiş yüzyılın ortalarında fotografi alanı içindeki yeni arayışlara, -onun geçmişine yönelik tanımının altında yatan nesnenin doğasına uygunluk savının karşısında- sanat olarak fotografinin sınırlarının sonsuzluğunu içeren sayısız örnekler verilmiştir. Bu noktada sergime yöneltilmiş eleştiriden -yeri gelmişken- birkaç satır daha aktarmadan edemeyeceğim.

Denilmişti ki;

“…sanatçının bu konudaki tavrı açık seçik ortada. Bunlar kesinlikle yalın fotoğraflar değil. Fotoğraf olanakları kullanılarak yapılmış kompozisyonlar…”

Burada üzerinde durulması gereken kavram yalındır. Çünkü bu kavram, ülkemizde geleneksel fotografinin savunduğu ve onun dışında başkaca bir düşünce biçimine yer vermeyen bir anlayışı açıklar. Bu aşamada geleneksel fotografinin yalın anlayışına gösterge bilimin kuramsal ışığı altında açıklık getirelim.

Fotografinin teknik özelliklerinden çıkan tanımın yanında işlevsel bir tanım da yapıldığında, fotografik bir imgenin her şeyden önce bir belge olduğu savı ortaya çıkar ki, bu da aracın kendisini genelleyici niteliktedir. Ancak fotografiye işlevsel tanımı açısından yaklaşım gösterirken, genelleyici bir tanımdan kaçınmak gerekir. Çünkü, her ne kadar fotografi sözcük anlamı nedeniyle genelleyici bir adsa da, bunun altında değişik görüş ve kullanım biçimleri yatmaktadır. En azından düşsel bir alana açılan kapıların ardındaki sonsuzluk unutulmamalıdır.

Belgesel işlevi içinde fotografi bize dış öznesi olan Ben’in belirlediği merkezi perspektif ve kadraj, yani zaman kesiti içinde bir anı, o an bir mekânı; o an ve mekânda belli bir eylemi göstermektedir. O an ve mekânda oluşan eylemin nesnel gerçekliği, dış öznesi Ben’in araya girmesiyle öznel gerçekliğe dönüşmüştür. Önceden var olan ve sonradan üretilen gerçeği birbirinden ayırıp irdelediğimizde, her birinin yollarına ayrı devam ettiklerini göreceğiz. Çünkü, belgelenen her anın bir öncesi ve bir sonrası vardır. Sadece fotografinin dış öznesi bu iki anı yaşayabilmektedir.

Burada sözü edilen dış özne gösteren, o anı yaşatan imge gösterge ve o anın dolaylı olarak aktarıldığı taraf gösterilendir. Bu iletişim dizesinde gösteren tarafın gösterilene aktarmayı düşündüğü gösterge, yani görsel imge, araya giren zaman / mekan kavramı, gösterenin o an karşısındaki davranış biçimi ve dünya görüşü nedeniyle nesnel imge değil, aksine o anın öznel yorumlamasıdır. Eğer görsel bir imge bize bir şeyler bildirmek isteyen görsel mesaj olarak algılanıyorsa; unutulmamalıdır ki, nesnel gerçekliğe tüm yakınlığına rağmen nesnellikten çok uzaktır.

Fotografinin belgeci işlevi içindeki görsel imgenin nesnel gerçekliğe yaklaşımındaki bu eksiklik, onun diğer plastik sanatlarla sınırlı bir diyalog içine girmesiyle giderile bilinir. Başlangıçtan bu yana bu diyalog aslında var, ama ülkemizde istenmiyor. Bu ilişki, yarım yüzyıldır yinelenmekte olan geleneksel tavrın görüntü seçici anlayışını kısır döngüden kurtarıp, fotografiye yeni boyutlar kazandıracaktır. Çünkü, bir tavrın olgunlaşması, anlayışı genişletir genişletmez çevreyi de genişletmelidir. Bugün için, geleneksel ve belgeci işlevi içinde fotografi bu sorumluluğu tek başına omuzlayacak nitelikte değildir. O halde: Yeni seçenekler aranmalı, bu doğrultuda eğitime daha çok ağırlık verilmeli, dolayısıyla kuramsal temel yaygınlaştırılmalı, sanat ve kültür birikimi sağlanmalıdır. İnsan soru soran bir varlıktır; hiçbir şey yapamıyorsak zaman içinde şu üç soruyu sormalıyız kendimize: neyim – neredeyim – neredeler?

Deneysel Fotografi

Fotografinin estetik araçlarının deneysel yöntemler doğrultusunda kullanılmaya başlanması Man Ray ve Moholy-Nagy ile 1922 yılları sıralarına rastlar. Hatta bilinen en eski deneysel yöntem olan fotogram, colotypie ve negatif / pozitif yöntemini bulan Henry Fox Talbot zamanında dahi vardı. Tahminen 1835 yılından bu yana kullanılmakta o halde. Dadaist Man Ray 1925 yıllarında pozlanmış fotograf kağıdını doğal kimyasal banyo sürecinden geçirir ve solarizasyonu bulur. O tarihten günümüze bu yöntem değişik biçimlerde değerlendirilmiştir.

19. yüzyılın başlarında Amerika’da başlayıp, Orta Avrupa’da yaygınlaşan ve geleneksel tavrın karşısında bir anlayışla fotografinin sınırlarını zorlayan öncü düşünüş biçimi ve bildirişim yöntemi olarak tanımlanan deneysel fotografi kavramı, az veya çok geçmişte de kullanıldı. Fotografinin kullanım alanı bulduğu her meslek dalında deneysel fotografiden söz edile bilinir. Bu kapsam içine örneğin; deneysel portre, reklam fotografisi ve hatta amatör fotografi dahi bir ölçüde girebilir. Ancak bu alanlarda deney kavramının tam anlamıyla uygulandığı söylenemez. Benim burada savunduğum deneysel fotografi, fotografinin sanat olarak kullanımına yöneliktir. Yani amaç, fotografinin tüm estetik ve teknik olanaklarını kullanarak sanatsal mesaja ulaşmaktır. Bu anlayış yöntem olarak sanatsal tüm deneyimlere açıktır. Şunu da vurgulamam gerekir ki, deneysel fotografinin temel ilkesi tez / hipotez veya düşünü olarak belirlenmiş amaç ve yaratıcı fikirdir. Amaç doğrultusunda yaratıcı fikrin gerçekleştirilmesi incelenecek konu kapsamındaki asal bilgilere bağlıdır. Bunun için çalışma süreci belli bir araştırmayı ve yöntemi gerektirir. Bu doğrultuda deneysel fotografinin öğesi dörttür:

  1. Teknik / Yapım
  2. Estetik / Öz ve Biçim
  3. Semantik / İçerik
  4. Pragmatik / Bildirişim

Yarının Durumu

Şimdiki halde, Türkiye’de Fotoğraf Tasarlanmalı mı? biçimindeki tartışmalar sataşma niteliği göstermiş olmasına rağmen, olumlu yönde bir gelişmedir. Daha düne kadar deneysel fotografi üzerine ülkemizde herhangi bir şey söylenmez iken, bugün varlığı hissedilmeye başlandı; yarın ise kabul edilecektir. Çünkü, iletişim sistemindeki hızlı gelişim, toplumun kültürel içeriğini etkiler. İnsan bu sürece uyum sağlamak zorundadır.

Sözlerimi, bu tartışma çerçevesi içinde Moholy – Nagy’nin “Fotografi Anlayışının Geleceği” başlıklı yazısından yapacağım bir alıntı ile bitirmek istiyorum. Aynen şöyle:

“…tasarıma yönelik bir sanat olarak fotografi, dışsal evrenin yalın bir kopyası değildir…”

Şimdi, bütün bu anlattıklarım doğrultusunda sormak istiyorum: Türkiye’de deneysel fotografi neden yadsınmak isteniyor?

Şubat 1985

Tüm yazılar