* AFSAD Kontrast Dergisi, 2011 1970 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi (İDGSA) Tekstil Bölümü’nü, 1972’de Devlet bursu alarak gittiği Kunsthochschule Kassel’de (Almanya) Deneysel Fotografi ve Grafik Tasarım ihtisas eğitimini 1977’de bitirdi. 1975’te Chalon-Sur-Saon’da (Fransa), 1981’de Salzburg Yaz Akademisi’nde work-shop ve seminer çalışmalarına katıldı. 1978 yılında İDGSA’da Asistan olarak akademik göreve başladı. Aynı yıl Fotograf Enstitüsü’nün kurucuları arasında yer aldı. 1987’de yardımcı doçent, 1988’de doçent, 1998’de profesör oldu. Yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda topluluk sergisine katıldı. 1974 yılında ilk kişisel sergisini Objeler başlığı altında Kassel’de açtı. Bunu, İstanbul’da Gerçek ve Fantezi (1980), Almanya’da (Osnabrück) Deneysel Fotografi (1980), Uluslararası 2. İstanbul Sanat Bienali kapsamında Kavramsal ve Görsel İmgeler-1 (1989), Ankara’da Kavramsal ve Görsel İmgeler-2 (1990) sergileri izledi. Çok sayıda seminer, konferans, açıkoturum, söyleşi ve sempozyumlara katıldı; basın / yayın organlarında fotografi üzerine yazıları yayımlandı. Ulusal ve uluslararası yarışmalarda birçok eseri ödüle layık görülen Ahmet Öner Gezgin, 1991 yılında Ankara Sanat Kurumu tarafından fotograf dalında Yılın En Başarılı Fotograf Sanatçısı seçildi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde Rektör Yardımcılığı, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı ve Fotograf Bölümü Başkanlığı idari görevlerinde bulundu. 2007 yılından bu yana Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi kurucu öğretim üyesi kimliğinin yanısıra Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı ile Moda ve Tekstil Tasarımı […]Read More ›
* Bosphorus Sanat Gazetesi, Aralık 2010 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektör Yardımcılığı, aynı üniversitede Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı ve Fotograf Bölüm Başkanlığı görevlerinde bulunan Ahmet Öner Gezgin, Türk fotografına deneysel fotografi yaklaşımını getiren, alanının önde gelen sanatçılarındandır. Fotografik anlatımda özgürlüğü ve sınırları zorlamayı ilke edinmiş olan sanatçı, şu anda Işık Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktadır. Kendisiyle Türkiye’de sanat eğitimi hakkında ne gibi yenilikler yapıldığını değerlendirirken asıl ilgi alanı olan fotografi üzerine de sohbet ettik. Keyifle okuyacağınızı umuyorum. E.SEKMEN: Eskiden sanat eğitimi dendiği zaman sadece Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi (Güzel Sanatlar Akademisi) anlaşılırdı. Durum bugün değişti. Özel okulların açılmasıyla sanat eğitiminde çok sesliliğin oluşmasının yolları açıldı. Akademiyi limonluğa benzeten Adnan Çoker, akademide sanatçıların koruma altına alındığını söylemiş. Bu konuda ne düşünüyorsunuz ? A.Ö.GEZGİN: Adnan Çoker Hoca’nın öyle bir cümle kullanması kendi düşüncesidir; saygı duyarım. Ancak, burada söylenmek istenen aslında, Akademi’de sanatçılardan çok, genel anlamda belli bir eğilimin koruma altına alındığıdır. Dekanlık dönemim içinde pek çok şey yaşamış birisi olarak, Limonluk benzetmesinden, ben bunu anlıyorum. Akademi, ülkemizin ilk ve köklü sanat okuludur; bir çok okulun kuruluşuna, sanatçıların yetişmesine kaynaklık etmiştir. Madalyona bu yüzünden bakıldığında Akademi doğru şeyler yapmıştır. Diğer yüzde çatışmalar vardır; eğilim farklılıklarından kaynaklanan sen-ben çatışmaları, […]Read More ›
Victor Burgin’in “anlam bulmak” ve “anlam kurmak” arasındaki farkı imlediği ve bunu fotoğrafçı fırsatçılığını kullanan sanatçılar ile fotografiyi bir alt yapı elemanı olarak kullanan sanatçıları ayıran en önemli unsur olduğunu vurgulamasından yola çıkarak, sizin deneysel fotografiye nasıl yöneldiğinizden, fotografi ile yapılabileceklerin sınırlarını genişletmek üzere ve bir imgeye bakışta başka yollar öne sürmek adına ne gibi çabalarınız olduğundan söz eder misiniz? Ülkemizde 80’li yıllarda tartışılmaya başlanan fotografinin sınırları ve sanat olup olmadığı meselesi aslında batıda 1. Dünya Savaşı sonrası 20’li, 30’lu yıllarda gündem oluşturdu. Tartışmaların bu kadar erken başlaması hiç de şaşırtıcı değildir; çünkü, fotografi her ne kadar teknolojinin gelişim sürecini temsil eden bir araç olsa da yüzyılın hemen başında ortaya çıkan ve gelişme gösteren yeni sanat hareketlerini etkileyen, görsel dilini belirleyen makine estetiğinin nesnel, işlevsel ve net anlatım ifadelerine de karşılık vermiştir. Bu süreç, resim sanatının biçimsel dilinin büyük değişiklikler geçirmesinde temel oluşturmuştur. O dönemde en önemli tartışma, teknolojik bir sürecin ürünü olan fotografi ile sanat yapılıp yapılamayacağıydı. Estetik bilimci Karl Pawek’in Totale Photographie isimli kitabında yer alan, “Her sanat yapıtı yeni bir dışavurumdur; fotografçı yeni bir şey ortaya koymaz, onun yaptığı algılanan gerçekliği görünür kılmaktır. Sanatçı gerçeği yeniden yorumlar; fotografçı ise gördüğünü aktarır.” şeklindeki açıklamaları, zamanın tartışma ortamını apaçık ortaya koymaktadır. Ancak şu da […]Read More ›
* Bu söyleşi, AKADEMİST Dergisi’nin Sanat Eğitimi Özel Sayısında, 2007 Ağustos, Sayı 9, sf. 74 – 81’de yayımlandı. Sanat dallarına en geç katılanlardan fotoğraf, sanatta nasıl bir yer oluşturdu? Toplumların sürekli kendilerini yeniledikleri her tarihsel dönemde siyasal kişilik, düşünce biçimi, iletişim ve sanat; toplumsal yapının gelişmesine benzer biçimde değişim gösterir. Toplumsal çerçevede, özellikle bitmez tükenmez bir gelişme gösteren teknoloji alanındaki her yenilik, kültürel içeriği etkiler: M.Ö.3500’de yazı bulunduğunda, M.S.100-200’lerde kâğıt bulunduğunda, 1454’te matbaa bulunduğunda, 18. yüzyılda sanayi devrimi insanlığın yaşam biçimini değiştirdiğinde, 19. yüzyılın başlarında fotografi bulunduğunda, Karl Pawek’in tanımıyla Optik Çağ’a adım attığımızda hep aynı yorumla karşılaştık: Bundan daha ötesi var mı? 19. yüzyılda makine çağını en çok etkileyen ve görsel iletişim araçlarının gelişimini belirleyen, amaçlarını saptayan buluş fotografidir. 19. yüzyılda yepyeni bir anlatım aracı olarak ve hatta önceleri sanat olmak gibi bir büyük iddiadan bütünüyle uzak, bir görüntü kayıt aracı olarak dünyaya sunulan fotografiyi ilk kullananların tek amacı, sanata dönük anlatımdan önce, işledikleri konuların nesnel ve doğru kaydıydı. Zaten hazır bir imge olarak ortaya çıkmış olan fotografi, diğer plastik sanatların aksine, tarih boyunca toplumsal değer yargıları doğrultusunda inceden inceye işlenmiş biçim ve anlam gelişiminin alt yapısına sahip olmadığından, sanat olma iddiasında da bulunamazdı. Ancak şu da bir […]Read More ›
* insankaynaklari.com / İnteraktif röportaj insankaynaklari.com iKeyif’te Ekim-Kasım dönemi işleyeceğimiz Fotoğrafçılık Dosyasına, bu mesleğe gönül vermiş bir akademisyenle başlamak istedik. Prof. Dr. Ahmet Öner Gezgin ile bir meslek olarak fotoğrafçılık, fotoğraf eğitimi ve iyi fotoğrafçı olmak üzerine konuştuk. Ülkemizde fotoğrafçılık bir meslek olarak nasıl görülüyor? Ülkemizde fotografinin sanat nesnesi yaratmadaki rolü geniş kitleler tarafından nasıl küçümseniyorsa ve bu nedene bağlı olarak bu alana yatırım yapılmıyorsa, fotografinin meslek olarak algılanması da bu durumdan pek de farklı değildir. Eğitimli olsun ya da olmasın bu mesleği herkesin icra edebileceği düşüncesi günümüzde dahi oldukça yaygındır. Fotoğrafın hayatınıza kattıkları… Fotografi ile karşılaştığım o ilk andan bugüne uzanan süreçte, öteki gerçeklikle yüz yüze gelmenin akışkan bir yolu olarak düşlediğim fotografiyi yapabilmeyi -tıpkı tiyatroda olduğu gibi- öznel gerçekliğimi yaratabilmeyi, Man Ray’in de dediği gibi, yasak olan her şeyin yapıldığı bir özgürlük ortamı oluşturabilmeyi ve bunu paylaşabilmeyi başardım. İşte bu, fotografinin yaşantıma kattığı en önemli kazanımdır. Fotoğraf eğitiminin gelişim süreci ve ülkemizde verilen eğitim içeriği hakkında bilgi verir misiniz? Fotografinin gelişim süreci, bilindiği gibi iki önemli dönemi içerir: Birisi, 19 Ağustos 1839 tarihinde fotografinin bulunuşunun Fransız Bilimler Akademisi tarafından dünyaya resmen açıklanmasına kadar geçen Daguerre dönemi; diğeri ise, Daguerre ile başlayan ve günümüze kadar süregelen yeni dönemdir. Bu […]Read More ›
* Milliyet Sanat Dergisi, 15 Ekim 1989, Sayı: 226 Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Ana Sanat Dalı Öğretim üyelerinden Ahmet Öner GEZGİN 4. kişisel sergisini, Uluslararası II. İstanbul Bienali çerçevesinde Vakko Sanat Galerisi’nde açtı. Fotoğrafın yanı sıra, çeşitli görsel öğelerle pekiştirilen bu sergi üzerine Gezgin ile yapılan söyleşiyi sunuyoruz. Bienal çerçevesinde açılan serginizde fotoğraf çalışmalarınızın, üç boyutlu çalışmalara doğru geçişini gözlüyoruz. Bu değişimi nasıl açıklıyorsunuz? Bienal kapsamında açılan bu sergi bir değişimin göstergesi değil, aksine 80’li yıllardan bu yana aktif olarak sürdürdüğüm ve hiçbir ödün vermediğim çizginin bir gelişim göstergesidir. Moda, değişimin simgesidir; sürekliliği yoktur. Benim sürecimin dünü ve ulaştığı bugünü vardır. 1900’lerden 2000’li yıllara geçişi hazırlayan faktörlerden, bilginin geniş kapsamlı olarak gelişimi, toplumsal yapının değişimi, iletişim araçlarının baş döndürücü hızla gelişimi ve politik devinimler çağını imgeleme çabası içindeki sanatçıyı etkilemekte, onu yeni arayışlara yöneltmekte ve dolayısıyla endüstri ve bilimin sağladığı araç-gereç ve uygulamalar sanatçıya yeni anlatım olanaklarının kapılarını açmaktadır. Bu olanaklar sanatçıya kendi gerçeğini, yani yaşadığı çağın gerçeğini, yeni ve öznel bir dil ile sunmasına zemin hazırlamaktadır. Bu durum sanatçıyı çok yönlü ve çok boyutlu, değişken düşünce yapısına yöneltmektedir. Sanat yapıtı, günlük yaşamdan dar bir kesitin, saniyenin yüz yirmi beşte biri hızlılıkta dondurulmuş kaydı değildir. Ayrıca düşünülmesi ve özgün bir […]Read More ›